top of page

Çocuklara Nasıl Sınır Koymalıyız ?

Çouklara Sınır Koymak Çocuk psikoloğu


Çocuğunuz bir arada yaşama dürtüsünü ve çeşitli önlemlerle ilgili kuralları elbette öğrenmelidir. Sınır bir alanı çevreler ve tanımlar. Dikkatini onun adına belirlediğiniz sınırlara çekmek ve çocuğunuzu ister istemez bunları zorlamaya özendirme yerine, neden ona içinde coşabileceğini, istediği her şeyi yapabileceğini, kendisine tanınan özgürlük ve hakların keyfini sürebileceği alanı sunmayasınız ?


DUYGULARINI KABUL EDEREK REDDETME

Koşullar ne olursa olsun ‘’hayır’’dan ziyade ‘’dur’’ demenin , somut adımlar atmanın, olanakları vurgulamanın , seçenekler sunmanın veya çocuğunuzla birlikte hayal kurmanın diğer seçeneklerden daha uygun davranışlar olduğunu farketmeliyiz. ‘’ Hayır prize dokunma’’ demenin tehlikeli olabileceğini ve ‘’Hayır sana şeker yok’’ demenin çocuğunuzun içten içe hırsa kapılmasına yol açabileceğini bilmeliyiz. Ebeveynler hiç gerek olmadığı halde sürekli ‘’Hayır’’ der. Boş yere sarfedilen bu ‘’Hayır’’ lar gereksizdir.

Diğer yandan , çocuğunuzun sahici bir istekte bulunduğundan ve bu isteğinin haklı bir gereksinime dayanmadığından eminseniz, bu isteği reddetmeyi bilmek kuşkusuz faydalıdır. Eğer çocuğunuz tüm isteklerinin derhal karşılandığını görürse benliğinin ve kimliğinin sınırlarını kaybeder.

Kimlik duygusu, yaşanan düş kırıklıkları sayesinde , kişiyle çevresi arasında ki sınırlar üzerinde gelişir.

Pek çok ebeveyn sarsacağı, acı çektireceği veya sevgisini kaybedeceği korkusuyla çocuğunu reddetmeye cesaret edemez. Aslında korktukları kendi öfkeleridir.

Çocuğunuzun, öfkesini göstermeye hakkı vardır; bu düş kırıklığı karşısında hissedilen doğal bir duygudur. Kendisini düş kırıklığına uğratan ebeveynine öfkesini belli etmeye hakkı vardır. Çocuğunuzun öfkesini hissetmeyi, ifade etmeyi ve böylece düş kırıklığını kabul etmeyi öğrenmesi için, onun bu öfkesinden kaçınmamanız gerekir. Öfkesinden korktuğunuzda bunu algılar ve ya öfkesini içine atar yada saldırgınlaşır. Saldırganlık öfke değil , hırsla karışık korkudur.

‘’Doğru’’ istediğin şekerlemeye ulaşamamak gerçekten düş kırıcı benzeri bir yaklaşım sergilemek , çocuğunuza hislerini dile getirmeyi öğrettiği gibi isteklerine hak vermenize de yardımcı olur.


YASAKLAMAKTANSA TALİMAT VERMEK

Sınırlamak ,izin vermek ve bilgilendirmek yasaklamaktan daha etkilidir.Çocukların davranışını dikkatleri belirler. O halde kafalarında oluşturduğumuz imgeler aynı zamanda onlar adına belirlediğimiz amaçlardır.

İzinler çocuğun dikkatini istenen davranışa, yasaklarsa istenmeyen davranışa odaklar. Çocuğunuzun elini ateşe yaklaştırmasını kesinlikle yasaklamayın; Tehlikeli bir davranışa yasak getirmek çok tehlikelidir. Çünkü yasaklar eninde sonunda delinir! Çocuğunuz bu davranışın tehlikeli olduğunu kavradığında, artık bunu ona sürekli hatırlatmanıza gerek kalmaz. Henüz dikkat becerisi yeterince gelişmediği için arada sırada hatırlatmak yeterlidir; gelişim sürecindeki beyni sürekli yeniden yapılandığından, bilgilerin belirli aralıklarla tekrarlanması gerekir.


TEK SÖZ YETER

Talimat verdiğinizde çocuğunuzun bunu hatırlatması için tek sözünüz yeter. Böylece emir vermez ve onu isyan ettirmezsiniz. Çocuğunuz kendini özgür hisseder. Tek sözcük, beynindeki karmaşık, konuşma sistemi devreye girmeden, eyleme geçmesini sağlayabilir. Uzun söylevler, küçük çocukların kapasitesini aşar; bütün bu açıklamaları akıllarında tutamazlar.

Deneyin ve tek sözcüğün yapabildiklerini kendi gözlerinizle görün:

‘’Banyo , ‘’Işık’’ ,’’Örtü’’


SUÇLAMAKTANSA SORUMLULUK VERMEK

Başta size biraz yapmacık gelebilir ama bir deneyin; genellikle soru sormak harikalar yaratır. Çocuğunuz neredeyse anında beyninin ön kısmını harekete geçirir; durumu inceler, çözümler ve bazen sizin bile hiç aklınıza gelemeyecek çözümler bulur.


BİLGİLENDİRMEK

Çocuğunuza emir yerine bilgi vererek beyninin ön kısmını harekete geçirirsiniz. Bunun iki avantajı vardır: Kendini özne olarak görür dolayısıyla karşı çıkmaya da gerek duymaz. Bu sayede zekasını ve özerk karar verme sistemini geliştirir.


BETİMLEMENİN YAPABİLECEKLERİ

Yargı olumlu bile olsa çocuğunuzu gerer. Aşırıya kaçan ya da yeterince belirgin olmayan övgülere de şüpheyle yaklaşır. Peki, yargıda bulunmadan nasıl kutlanır? İşte size ipucu: Betimleyerek.

Betimlemek sizi ister istemez dikkatinizi vermeye zorlar. Belirgin yorumlarınız sayesinde başarılarıyla ve eserleriyle ne kadar ilgilendiğinizi ölçecektir.

Çocuğunuza iyi olmuş dediğinizde hem aslında ona ‘’ Düşündüğüm kadar kötü olmamış’’ demiş olursunuz hem de bu eylem onun aklında kalmaz. Aklında kalan , duyduğu gurur ve başarısız olma riskinin getirdiği gerilim duygularıdır. Sizin tarafınızdan yargılandığı için beyninin ön kısmı harekete geçmez.

Buna karşılık gördüklerinizi, ‘’Emre’ye topu nasıl attığını gördüm’’ diye betimlerseniz çocuğunuz bu eylemi zihinde yeniden canlandırır. Bu esnada duyduğu sevinç , sözü geçen eylemi gerçekleştiren sinir hücrelerindeki miyelin kılıflarını güçlendirecek ve bu güzel pasın verilmesini sağlayan sinir hücreleri arasındaki akışı şifreleyecek proteinlerin salgılanmasını sağlar.

Böylece çocuğunuzun gerçekleştirdiği eylemi ezberlemesine ve dolayısıyla bunu tekrarlamasına yardımcı olursunuz!


SAKARLIK

Biz ebeveynler bazen tuhaf tavırlar takınır, bir yandan sorunu giderirken diğer yandan şöyle söyleniriz: ‘’ Senle uğraşmaktan başka işim gücüm yok mu sanıyorsun?’’

Böylece hareketlerinin sonuçlarıyla yüzleşmesine fırsat vermediğimiz, dolayısıyla davranışlarının etkilerini görmesini ve bunların sorumluluğunu almasını engellediğimiz gibi, sonra bir de onu cezalandırırız…

.

CEZA

Şayet ceza eğitici olsaydı insanların yüz yıllardan beri hiç suç işlememesi gerekirdi.

Bu yanılsamaya yol açan biraz da cezanın kısa vadede etkili olmasıdır. Eğitici değildir ama kişiye , durumu yeniden kontrol altına aldığı hissi verdiği için ceza vereni yatıştırır. Başka türlü, ona neden bu kadar sık başvurulduğunu anlamak güçtür. Pek çok sakıncası vardır.

Sorunların nedenlerine değil belirtilerine yöneliktir. Sırf bu bile herkesin ondan sakınması için yeterlidir. Sorun çözülmeyeceği için olağandışı davranışların gittikçe artarak sürmesi kaçınılmazdır.

Çocuğun eylemlerinin sonuçlarıyla yüzleşmesini engeller.

Davranışıyla ceza arasında bir bağ olmadığı için çocuk, gerçekleştirdiği eyleminin niçin uygunsuz kaçtığını anlayamaz.

Çocuğun dikkatini ebeveynine yönelik olumsuz duygulara çekerek samimi bir suçluluk duygusu içine girmesini engeller.

Çocuğu utandırır; dolayısıyla kendini kötü biri olarak görmesine yol açarak, gerçekleştirdiği eylemin bilincine varmasına imkan sağlayacak samimi suçluluk duygusunun önünü daha da tıkar.

Cezasının yol açtığı duygular , stres çevrimini tetikler ve çocuğun yaptığı şey üzerine düşünmesini engeller. Evet, hafızası üstüne düşen görevi yerine getirir ama bu olaydan aklında kalan , aldığı cezaya sebep olan şey değil, yaşadığı stres ve ebeveynine yönelik korkudur. Ceza, sorumluluk ve öz disiplin değil yalnızca otoriteye yönelik korku aşılır.

Cezanın yol açtığı korku ve utanç, düşünsel, duygusalve sosyal yaşam üzerinde etkili olan beynin üst seviyedeki işlevlerine ket vurur.

Otoriterinizi gittikçe kaybedersiniz çünkü bir yandan çocuğunuz kendini hoş olmayan duygularından umurumda değil diyerek korur, diğer yandan uzun vadede etkisiz bir yöntem olduğu için , her seferinde cezanın dozunu arttırmanız gerekir. Cezalandımak otorite kurmak değildir. Cezaya başvurmamızın nedeni otorite eksikliğidir. Ebeveyn olarak zaten doğal bir otoriteniz vardır. Bu otoriteniz tanınıyorsa otoriter görünmenin hiç gereği yoktur.

Etkisiz ve güçsüz olduğunuz için cezalandırırsınız. Çocuğunuz algılar ve size olan güvenini kaybeder, dolayısıyla kendini güvende hissetmez ve bu güvensizliğini gittikçe artan uygunsuz davranışlarla ifade eder.


BAĞIRMAK

Asırlardan beri çocukları korkuyla dize gelmeye zorladık. Artık kişinin çocukluk döneminde korkudan ötürü devamlı zihinsel alarma geçmesinin ileride kaygıyla ilgili sorunlar yaşamasına yol açabileceğinizi biliyoruz. Korkmak için zaten yeterince doğal sebep var; buna birde bizim eklemede bulunmamıza gerek yok.


AŞAĞILAMAK , YARGILAMAK , YAFTALAMAK

Çocuğunuzu beceriksiz, sinir küpü , pısırık, solak, sırnaşık diye yargılayarak bedenin de bir stres tepkisi oluşmasına yol açarsınız.

Çocuğunuz daha sonra benzer bir durumla karşılaştığında beynindeki amigdala bölgesi aynı sinir hücresi nöronlarını faaliyete geçirir; beyni ‘’beceriksiz , ‘’değersiz’’ türü yargıları bir emir gibi algılar ve becerilerini kısıtlar. Küçük çocuğunuz hareketlerin içeriğine boyun eğer ve yaşamı boyunca buna uygun davranır.

Buna kehanetin kendini gerçekleştirmesi ya da Pygmalion etkisi denir.


Çok Okunanlar
Son Yazılar
Arşiv
Etikete Göre Arayın
Bizi Takip edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page