OYUN TERAPİSİ ODASINDA NELER OLUYOR ?
OYUN TERAPİSİ ODASINDA..........
Çocuklarla oyun odasında olmak , onların gündelik hayatlarına dair kaygılarını,mutluluklarını,hayal kırıklıklarını, heyecanlarını , travmalarını ,tüm duygularını oyuna nasıl yansıttıklarını görmek, bir terapist için bile müthiş geliştirici bir deneyim...Yıllardır bu alanda çalışmama ve hatırı sayılır tecrübeler edinmeme rağmen, her seferinde çocukların kendilerini oyunda ne denli iyi ifade ettiklerini gördüğümde heyecanıma engel olamıyorum.
Her çocuk, her oyun saati, her deneyim benim için ayrı bir heyecan..
Oyun odasında sergiledikleri tüm davranışlar, her aldıkları karar, kararsızlıkları, taşkınlıkları ,sınırlara verdikleri tepkiler , tüm söyledikleri kelimeler benim için oldukça önemli. Oyun odasında çocuklar, anlaşılmayı, saygı görmeyi ve çok önemli hissetmeyi hak ediyorlar.
Elindeki tavşanı yüzüme yaklaştırarak "bak bu bir maymun" diye kıkırdayan Melisa, kesinlikle benim tepkimi ölçmek istiyor.
Kendisini "yaramaz" bir çocuk olarak tanımlayan Ege ,odadaki en hızlı araba hangisi karar vermeye çalışıyor.
Barbie bebeklerle "elbise tasarlama" oynamak isteyen Kerem , kulağıma eğilip "bu aramızda bir sır olsun ,babam bunlarla oynamama çok kızıyor.Söylersen bana çok kızar" diye fısıldıyor.
Kendi deyimi ile "annecilik" oynadığımız Lidya, ağlayan bebeğe "sus artık başımı şişirip duruyorsun bıktım senden" diye bağırırken bana dönüp "anneler ağlayan bebeklere çok kızabilirler, bazen sinirli olabilirler" diye açıklama yapıyor.
Oyun evinde evcilik oynarken, annesinin çok yoğun çalışması sebebi ile çoğu zamanı evde bakıcısı ile geçiren Derin,oyunun ortasında bana dönüp "biliyor musun benim Ayşe ablamın bir arkadaşı var,bir erkek, bazen bizim eve geliyor ama anneme söylememem gerek" diyerek bana olası bir istismarın ipuçlarını veriyor.
Oyun hamurundan kalpler,gülen yüzler,dondurmalar,kediler yapan çocuklar yaptıklarını koşarak görüşme odamın kütüphanesine götürüyorlar. Ben onları kurutup saklıyorum.Biliyorum ki, bir sonraki sefer heyecanla odama koşup bakacaklar. Koydukları yerde yaptıkları eseri görmek , ne kadar önemli olduklarını bilmek isteyecekler.
"Benim yaptığım uğur böceği duruyor mu Şölen Abla? Aaa işte burada koyduğum yerde..Sen onu hep saklayacak mısın ?
2 ay önce Disneyland'a gittiğinde verilen giriş biletlerini hala cebinde saklayan Teo , cebinden biletlerini çıkarıp değeri hamur köşemdeki en ön sıraya özenle yerleştiriyor. "Bunları sana hediye ediyorum" diyor mağrur bir ifade ile..
"Beni hatırlarsın" diyor Teo aynı ifade ile.. "Yine geleceğim söz "
Efe, okulda arkadaşlarını ısırmış, evde televizyonu kırmış, şimdi de oyun odamda kurallardan birini çiğneyebilmekle ilgili savaşını veriyor. "Bu arabayı salona götüreceğim !"
Kuralı 3 defa hatırlatmama rağmen, kapıyı aralıyor, arabanın burnunu koridora çıkarıyor.Ancak gözü bende...İlk 2 seansta aynı arabayı salona götürdüğü için oyunumuz bitmek zorunda kalmıştı.
"Efe , arabayı çıkardığında oyunumuzu bitirmek zorunda kalacağız, bugün de seninle oynayamamak beni üzecek...."
"Tamam tamam..çıkarmayacağım. Odada oynayalım..." Artık vazgeçti..Sanırım sınır sınavını başarıyla verdim...
Selektif Mutizm (Seçici Konuşmazlık) 'i bulunan İlke, 20 dakikadır bana hiç bakmadan resim yapıyor. Ondan beklentiye girdiğimi anlarsa kendini asla açmayacak. İlke aile üyeleri ve birkaç yakın akraba haricinde kimseyle konuşmuyor...Ben de bir köşede içi su dolu ama balık olmayan akvaryuma kendi kendime oyuncak balıkları atıyorum.
"Akvaryumumda bir yunus balığım var, şimdi de bir balinam var" ..Onu rahatsız etmeden kendi kendime oynuyorum. İlgisini çektim. Usulca yanıma geldi, balıklara bakıyor...Elindeki sulu boya fırçasından kırmızı bir damla akvaryumuma düştü...
"Aman tanrım akvaryumum pembe oldu ,bu harikaa ! :) "
Kıkırdayarak elini vahşi köpek balığına uzatıyor ve akvaryumun içine atıveriyor..
"Aman Tanrım akvaryumumda bir köpek balığı var ! "
Şaşkınlığım ve abartılmış korkum onu eğlendirdi..Kıkırdaması kahkahaya dönüşüyor...
"Ama onları ısırmaz, arkadaş olacaklar ".....İşte beklediğim an.....
Çocuklar, duygularına anlam verebilecek , kendilerini anlatabilecek kelimeleri bulmakta zorlanırlar.
Ama güvende hissettiklerinde, bağ kurduklarında, oyun odası onların terapi odasıdır.
Her biri kendi hikayesini oyuna aktarır. Her çocuk anlaşılmak ister, yatıştırılmak ister, sevildiklerini ve önemli olduklarını hissetmek ister...
Oyun ise onların dilidir...
Comments